Kluh işçileri: Ekmeğimiz için mücadele ettik, pişman değiliz
Sendikamız Genel Sekreterinin 13.11.2017 Evrensel Gazetesinde yayınlanan yazısıdır.
Kluh Destek işçilerinin günlerdir süren direnişinde neler yaşandı.
Cam sektöründe dünyanın en büyük üç devinden biri olan Şişecam’da sular durulmak bilmiyor. Kırklareli Paşabahçe Cam Fabrikasında fırın kapatma bahanesiyle işten çıkarılan işçilerin mücadelesinin üzerinden henüz bir ay geçmişken bu sefer Şişecam’ın taşeronluğunu yapan Alman sermayeli Kluh Destek isimli firmanın İstanbul Tuzla da bulunan fabrikasında 40’a yakın işçi işten çıkarıldı. Çok yakından takip etme fırsatı bulduğumuz Kluh işçilerinin 10 günü aşan mücadele deneyimleri üzerine izlenimlerimi paylaşmak istedim.
Kluh’ta Çimse-İş’in örgütlenerek yetki almasının ardından 1 Nisan itibariyle TİS masasına geçildi. Yüzde 60 zam alacağını vadeden Çimse-İş Şube Başkanı, ücretlerle ilgili son görüşmede işçilerin seçtiği baştemsilci ve diğer üç işçi temsilcisinin karşı çıktığı tutanağa imzayı atınca olayların fitilini ateşlemiş oldu.
SEÇİLMİŞ TEMSİLCİLER MASAYI TERK ETTİ
Sonuçta seçilmiş baştemsilci ve diğer temsilciler imza atmadan masayı terk etti. Yüzü kızarmadan sözleşmeyi işçilere açıklamaya çalışan şube başkanı tepki gösteren işçilere “Siz benim muhatabım değilsiniz” deyince, hak ettiği sopayı yedi. İşte o gün işçiler için de, patron için de bir karar aşamasına gelindi. Patron ve işbirlikçisi sendikacılar açısından -her ne kadar plansız programsız kendi doğallığında gelişen bir tepki olsa da- bunu işçilerin yanına bırakmak ileride daha büyük problemlerin önünü açacaktı. Bunun farkında olan işçiler hem gelecek baskıları bertaraf edebilmek hem de toplusözleşmeyi biraz olsun iyileştirebilmek için bir şeyler yapmak zorunda olduklarını hissediyordu. Her ne hikmetse ikinci temsilci, olacakları önceden tahmin etmiş gibi sözleşmenin imza tarihinden iki gün sonrası için önceden bir toplantı organize etmişti. Bir salon ayarlanmış ve ODTÜ’den bir hocanın gelip işçi haklarıyla ilgili konferans vereceği işçilere söylenmişti. Tabi olayların ardından bu toplantıya da ilgi oldukça artmıştı. Uzak bir köşeden yarım saat kadar izleme fırsatı bulduğum toplantıda konuşan kişi, uzun yıllar Türk-İş’te danışmanlık yapmış, üniversite de işçi-işveren ilişkileri üzerine dersler veren, şimdilerde ise Aydınlık’ta köşe yazan Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Koç’tu.
‘GAZA GELMEMELERİ’ ÖĞÜTLENDİ
Ertesi gün sözleşmenin yenilenmesi için üretimi durdurmaya hazırlanan işçiler pür dikkat dinlerken, Yıldırım Koç işçilere gaza gelmemelerini öğütlüyor, “Ne yaparsanız yapın bu iş bitmiş imzalar atılmış, hepiniz istifa da etseniz bu sözleşme üç yıl geçerlidir” diyordu. “İlk sözleşmeler zor olur” diyen Koç’un yanında oturan ikinci işçi temsilci de o ne derse kafasını sallayarak onaylıyordu. Mücadeleden yana olan baştemsilci, “Hocam Renault işçileri kısmen de olsa başardı, sözleşmenin üzerine bir şeyler koydu. Biz de başaramaz mıyız?” diye sordu. Renault işçilerinin başarısını kabul eden Koç, mümkün ama kolay olmadığını söyleyerek, “Siz daha burada birlik olamıyorsunuz. Buradaki herkesin sırtında yumurta küfesi var, bu iş uzun sürerse borcu harcı olanlar, hastası olanlar ne yapacak? Dışarıdan provokatörler sizi gaza getirir ekmeğinizden olursunuz” gibi sözlerle adeta umut kırıcılığı yaptı.
Bir bir şeyler söyleyecek gibi olan baştemsilciyi de da hedef göstererek “Böyle heyecanla, atarla temsilcilik olmaz, yakarsın bu insanları” dedi. Ancak hakkını yememek beyaz yakalıları yanlarına çekmeleri ve Tekirdağ’ın Saray ilçesinde bulunan Kluh’un diğer fabrikasındaki işçileri de mücadeleye katmaları gerektiği gibi doğruları da dile getirdi. Toplantı sonrası iki çift laf etme fırsatım olsaydı ona şunu diyecektim: “Burada bir işveren temsilcisi ya da Çimse-İş’ten bir yönetici olsaydı bu işçilerin direncini ve umudunu bu kadar kıramazdı kesinlikle. Üniversitelerde hocalar böyle ders veriyorsa vay haline bu memleketin.”
İŞÇİLERİN GARDI DÜŞTÜ
Ertesi gün gardı düşmüş şekilde işbaşı yapan Kluh işçileri, baştemsilcinin zorunlu olarak bir hafta izne çıkarıldığını duyunca alkışlarla, ıslıklarla fabrika içinde protestolar yapmaya başladı. Her molada ve giriş çıkışlarda tek yumruk eylemler sürdükçe yeniden özgüven kazandılar. Üç günün ardından, işverenin elebaşı olarak gördüğü 4-5 kişiyi daha zorunlu izne çıkardı. Bunun üzerine işçiler toplu halde viziteye çıkma kararı aldılar ve Perşembe günü fabrika boş kaldı. Kluh yetkilileri beyaz yakalı işçilerin yanı sıra doktor raporu olmalarına rağmen bazı işçileri evlerinden alarak, işten atma tehdidi ile çalıştırdı. Bu sırada baştemsilci Tekirdağ’daki işçi temsilcisini birlikte hareket etme konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Oradaki temsilciye göre, Saray ilçesindeki fabrikanın işçileri de sözleşmeye tepkiliydi ancak köylerden gelen işçilerin çoğu kirada oturmuyor ve ek gelirleri olduğu için sorunu Tuzla’daki işçiler kadar yakıcı bir şekilde hissetmiyordu.
SÖYLENTİLER YAYILDI
İşçiler Cuma günü vardiya değişimi sırasında bir saat iş durdurma kararı aldılar ancak işten atma tehditleri nedeniyle eylem tüm gün sürdü. O gece işveren hamlesini yaptı ve işçiler içerisinde Tekirdağ’da ki fabrikadan 40 işçi getirileceği, hatta otelde yerlerinin ayrıldığı söylentisini yaydı. Bunun üzerine toplanan işçi komitesi (ikinci temsilci dahil), diğer fabrika işçileriyle karşı karşıya gelmemek ve üretim alanını boş bırakmamak adına sabah işbaşı yapma ancak üretimi yavaşlatma kararı aldı. Tabi bir kişiyi dahi içeri almayacak olurlarsa içeridekiler yeniden üretimi durdurup dışarıya çıkacaktı. Kelimesi kelimesine konuşulanlardan haberdar olan patron ve işbirlikçi sendika yöneticileri de boş durmuyor ve sabaha hazırlanıyordu.
SARI ÇİZGİ
Turnikelerden geçip fabrikaya ilk adımı attığınızda yerde sarı bir çizgi bulunmaktadır ve sabah tüm yöneticiler sarı çizginin başındadır. Kart basıp sarı çizgiyi geçen her işçiye bugün ne olursa olsun bu sarı çizginin diğer tarafına geçenler tazminatsız işten atılacaklar denildi. Yaklaşık otuz kişiyi fabrikaya almayan Kluh yetkilileri içeride terör estirirken, polis ve özel güvenlik görevlilerin dışarıdaki bekleyişi işçiler üzerinde baskı kurdu. İçeriye girmek isteyen işçiler uzaklaştırıldı. Dışarıdaki arkadaşlarının yanına geçmek isteyen işçilere öyle bir baskı uyguladılar ki içeride sinir krizi geçirenler ve bayılanlar oldu. Bu arada ikinci temsilci artık safını gizlemiyor, işveren ağzıyla, arkadaşlar tazminatlar yanacak hatta “İşveren zararını bizden tazmin edecek” diyerek açıkça eylem ve dayanışmayı kırıyordu. İlerleyen saatlerde de dışarıdaki işçilerin yanına gelerek Çimse-İş Sendikasının baştemsilciyi görevden aldığına dair belgeyi uzatarak provokasyon yapmak istedi. Bu arada yine aralarında bir avukatında olduğu Vatan Partili bir grup atılan işçilere yaptıkları işin yasadışı olduğunu söyleyerek moral bozmaya çalışıyor ve baştemsilciyi hedef gösteriyordu. Akşama kadar içerideki yıldırma, baskı ve yalan üzerine kurulu işbirliği de sonuçlarını vermeye başlamış ve direniş tamamen kırılmıştı. Hedef saptırılmış, baş temsilcinin görevden alındığını bildiği halde bunu gizlediği ve kendini kurtarmak için herkesi ateşe attığı yalanı, işsiz kalma korkusuyla birleşmiş ve işçiler bölünmüştü.
PİŞMAN DEĞİLLER
Sonuç olarak baş temsilci dahil 40’dan fazla işçi işten tazminatsız atıldı ve bu işçiler hukuk mücadelesini kazanana kadar işsizlik ödeneğinden de faydalanamayacaklar. Kuvvetle muhtemel sendikasız işyerlerinde yeniden çalışmaya başlayacak ve yine aynı mücadelelerin içinde olacaklar. İçerideki işçiler en az üç yıl Çimse-İş’in imzaladığı sözleşmeye tabi bir şekilde asgari ücretlerle sürekli baskı altında çalışacak. Ancak Kluh işçileri verdikleri mücadeleden pişman değil. “En azından bundan sonra bazı sendika yöneticileri işçiye sormadan imza atarken iki kere düşünecek aşağıda dayak yer miyim diye” uyarın işçileri şunu dile getirdi: “Hem ekmeğimiz hem de onurumuz mücadele ettik, pişman değiliz.”
İŞÇİLER ASGARİ ÜCRETİN ALTINI KABUL ETMEDİ
Sendikacılık tarihine bir utanç belgesi olarak geçecek olan üç yıllık sözleşmeye göre aynı işi yapan işçiler bir şekilde beş ayrı gruba bölünmüş. İşçilerin yüzde 70’i en düşük ücretli birinci gruba yerleştirilmiş ve ilk altı ay için 1900 TL brüt ücret verilmiş. Bunun üzerine, 2018 de 165 TL brüt zam, 2019 ve 2020 de ise açıklanacak enflasyon oranı artı bir puan zam denilmiş. Yani görüldüğü gibi işçilerin maaşları büyük ihtimalle asgari ücretin altında kalacak. Bilecik’te bulunan Porland Seramik fabrikasında aynı sorun yaşanmış ve işçiler Çimse-İş’ten istifa ederek sendikasızlığı tercih etmişti. Aynı sorunu yaşayan Güral Porselen işçileri de şu anda Çimse-İş’ten kurtulmaya çalışıyor. Toplusözleşmeye dönecek olursak, ilk altı ay için 200 TL, 2018 de 20 günlük, 2019 da 25, 2020 de 30 günlük ücret karşılığı ikramiye. Yanlış anlaşılmasın 1 yıl için verilecek 20 günlük ücret birde maaşa bölünecek. Aynı şekilde 400 TL sosyal yardım da 12 ye bölünerek maaşa katılacak. Bir de dalga geçer gibi her sene işçilere bir havlu bir de sabun verilecek. Kısaca sendika da bir brüt yevmiye aidat kesince işçiler yüzde üç civarı yaklaşık 50 TL artışla “sendikalı” olmuş oldular.
ÖFKE BÜYÜYOR
yıldırım Koç ‘hocamız’ büyük ihtimalle bu yaşananlara bakıp, “Ben demiştim zaten” diyecek ve üniversitede ders vermeye devam edecek. Ancak her direnişten olduğu gibi bu direnişten de çıkarılacak çok önemli dersler ve kazanımlar da var ‘hocam’. Aşağıda çok büyük bir öfke birikiyor. Açlık sınırında ağır şartlarda çalışmaya mahkum edilen işçiler OHAL demeden, yasak dinlemeden mücadelelere girişiyor. Örgütlenmeye, sendikalı olmaya çalışıyor, sendikalı yerlerde de sendika ağalarına karşı mücadele ediyor. Köleliğe karşı buldukları her fırsatta güçleri oranında seslerini yükseltiyor. Yasalarla, baskıyla, zorla bu iş yürümüyor ‘hocam’ ve ne kadar elini kolunu bağlar, ne kadar bunaltırsanız bu işçileri, o kadar büyüyor öfke.
ŞİŞECAM ÖRGÜTLÜLÜĞÜ TAŞERONLA DAĞITMAK İSTİYOR
Şişecam’da çalışan işçiler yarım asırdan fazla bir süredir Kristal-İş Sendikası’nda örgütlüdür ve cam işçilerinin tarihi örnek mücadele deneyimleri ve kazanımlarla doludur. Son yıllarda cam işçileri yalnız işverene karşı değil, sendikalarına çöreklenmiş olan işbirlikçi sendika bürokratlarına karşıda mücadele etmek zorunda kalmış ve her işkolunda olduğu gibi toprak iş kolunda da sendikalara olan güven giderek azalmıştır. Tüm olumsuzluklara rağmen cam işçilerinin ruhuna işlemiş olan mücadele azmi, ülkedeki işçilerin genel durumuyla kıyaslandığında sahip oldukları sosyal haklar ve ücretler, Şişecam patronları için büyük sorun teşkil etmekte. Şişecam fabrikalarını kırsal bölgelere taşıyarak ve birçok işi taşerona yaptırarak, hem maliyetleri düşürmeyi hem de cam işçisinin örgütlülüğünü dağıtmak istediği herkes tarafından biliniyor.
ÇİMSE-İŞ ŞÜPHE UYANDIRMIŞTI
Otomotiv sektörüne otocam üreten Şişecam, bu camların montaj, kalite kontrol, tamir ve temizlik işlerini Kluh Destek isimli firmaya vermiştir. Firmanın Tuzla fabrikasında 300 Tekirdağ Saray ilçesindeki fabrikasında 320 işçi çalışmaktadır. Balıkesir’de de çok büyük bir arazinin hazırlandığı ve oto cam işinin tamamen bu firmaya verileceği söyleniyor. Klüh işçileri 2 sene önce Kristal-İş Sendikası’nda örgütlenmek istediklerini ancak kendileriyle pek ilgilenilmediğini söylüyor. Hatta bir süre sonra işveren durumdan haberdar olmuş ve bazı işçiler işten çıkarılmış. Hiçbir sosyal hakkı olmayan ve asgari ücretle çalışan işçiler pes etmemiş, Çimse-İş Sendikası’yla görüşerek üyelikleri başlatmışlar. Yine kısa bir süre sonra müdürlerin sendikalaşmadan haberdar olduğunu söyleyen işçiler, öncekinden farklı olarak müdürlerin bu duruma sessiz kaldığını hatta “Sizin için daha hayırlı olur belki” dediklerini, bundan şüphelenmekle beraber üyeliklerin çok hızlı tamamlandığını anlatıyor.